 
	 
	Başlangıçta genç kabile Don Nehri kıyısında yaşardı. Nehrin adıda ordu kraliçesi olan Lysippe ’nin oğlu Tanais ’ten gelir. Tanais savaşa olan tutkusu ve evliliğe değer vermeyişi yüzünden Afrodit ’i kızdırır ve annesine aşık olmakla cezalandırılır. Tanais ensest ilişkiye girmektense kendisini nehre atıp boğar. Nehir o günden sonra onun adıyla anılır. Lysippe Amazonları Anadolu’ya getiren kraliçedir. Onun zamanında Amazonlar Karadeniz’e geldi ve güney kıyısına yerleşmeye krallıklarının batı sınırını belirlemek için ormanların arasında bir kent kurmaya karar verdiler. Bu kente kraliçelerinden birinin adını verdiler: Sinope. Hakimiyetlerini Kolkhis ’e (Eskiden Karadeniz ’le Kafkasya ’nın güneyi arasındaki bölgeye verilen ad) kadar genişlettiler. Bölgedeki dağlara Amazon dağları adı verildi. Amazon Dağları’ndaki derelerin birleşmesiyle oluşan geniş ve kısa bir nehir olan ve Karadeniz ’e dökülen Thermodon Nehri ’nin ağzındaki güzel bir burnun üzerine başkentleri Themiserya’yı (Bugünkü Terme) kurdular.
 
	Gargarianlarla geçirilen ya da tarımla uğraşılan birkaç ayın dışında Amazon ülkesi bir ordu devleti görünümündeydi. Ekonomik politik ve sosyal yapılanmalar savaş temelliydi. Savaşa giden ordu gençliklerinin en seçkin dönemindeki savaşçıları kapsardı. Bu savaşçıların ata binmedeki üstünlükleri anlatılırdı hep. Çıplak ata biner çoğunlukla sadece yular kullanırlardı. Bir rivayete göre Anadolu ’ya biniciliği ilk onlar tanıtmıştı. Savaşlarda hızlı ve yenilmez olmalarını ata bu denli hakim olmalarına borçluydular. Bir Amazon daha küçük yaşta erkeklerin egemen olduğu bir toplumla alay etmeyi öğrenirdi. Amazonların savaşçı yetenekleri üst düzeydeydi. Okçulukları çok başarılıydı.Kalkanlar ve zırhlar oklarına karşı korunmaya yetmiyordu. Kargılar ve “bigennis ”denilen çift ağızlı baltalarıyla savaşlarda çevrelerine dehşet saçarlardı. Darbelerden korunmak içinse ana tanrıçanın simgelerinden biri olan Ay biçimli kalkanlar kullanırlardı.
Amazonlar yüzyıllar boyunca Karadeniz ’deki üslerinden çok uzaklara akınlar düzenlediler. Kraliçeler Efes ve Thiba gibi kentler kurdular. Üç kraliçe tarafından yönetilen (Marpesia Lampado Hippo) üç kabile batıda Trakya’ya doğudaysa Suriye’ye yöneldi. Başkentleri Themiserya ’da savaş ganimetlerinin artmasıyla Artemis ’in ilkel bir versiyonu için tapınaklar inşa edildi ve onuruna festivaller düzenlendi.
Yunanlı coğrafyacı Strabon da  Amazonlardan bahsedenler arasındadır. “…Bazıları isimleri Alazonlar  diğerleri Amazonlar olarak ve Alybe’den sözcüğünü Alope’den ya da  Alobe’den şeklinde okuyarak ve Borysthens Irmağı ötesindeki İskitlere  ‘Alazonlar’ ve aynı zamanda ‘Kallipidler’ ve daha başka isimler vererek  –ki bu isimler Herodot Hellanikos ve Eudoksos tarafından bize zorla  kabul ettirilmiştir- ve Amazonları Kyme yakınında Mysia Kariave Lidya  arasına yerleştirmek suretiyle ki bu Kyme’li Ephoros ’un da fikridir  tarihi metni de ğiştirmişlerdir. Ephoros ’un bu görüşü mantıksız  olmayabilir; çünkü onlar vaktiyle Amazonlar tarafından sonradan Aioller  ve İyonlar tarafından yerleşilmiş olan ülkeyi kastetmiş olabilirler ve  söylediğine göre isimlerini Amazonların vermiş olduğu belirli kentler  vardır: EphessosSmyrnaKyme ve Myrina gibi …”
 Amazonların Anadolu ’daki yaşantılarını bize anlatanlardan ikisinin  adı Halikarnas ’la ilişkilidir. Bunlardan ilki Halikarnas’lı Herodot  ’tur. Tarihin babası olarak anılan ve sonradan Strabon’un da  Amazonlardan söz ederken atıfta bulunduğu Herodot onların öyküsünden ilk  bahsedenlerdendir. “Amazonların ki İskitler bunlara oirpata derler  Yunanca karşılığı erkek öldürenler demektir” der yazdığı tarihte. Onlara  savaş açan Yunanlılar diye anlatır Thermodon savaşını kazandıktan sonra  canlı olarak yakaladıkları Amazonları üç gemiye doldurup denize  açıldılar. Amazonlar açık denizde erkeklerin üzerine atılıp onları döve  döve öldürdüler. Ama bir gemi nasıl yönetilir bilmiyorlardı dümen nasıl  tutulur yelken nasıl kullanılır haberleri yoktu. Erkekleri öldürdükten  sonra rüzgârın ve dalganın önüne katılmışlar Dik Bayır denen yere  varmışlardı. Amazonlar burada karaya çıktılarçevrede otlayan atlara  rastlayınca bunların üzerine atladılar ve İskit topraklarını yağmalamaya  başladılar. İskitler başlarına gelene bir anlam veremiyorlardı.  Bunların ne dillerini anlıyorne giyinişlerini tanıyorne de kim  olduklarını biliyorlardı. Amazonların saldırıları karşısında şaşırıp  kalmışlardı; bunları genç ve zorlu erkekler sanıyorlardı. Savaş alanında  kalan ölüleri görünce daha da şaşırdılar bunlar genç erkekler değil  kadınlardı. Bir daha ne olursa olsun onları öldürmemeye karar verdiler.  Bakacaklar görünüşte bunlar kaç kişidir aralarından o kadar sayıda genç  delikanlı ayıracaklar karşılarına onları çıkaracaklardı. Bu gençler  kamplarını Amazonların kampının yanına kurup davranışlarını onlara göre  ayarlayacaklardı. 
	Amazonlardan söz eden bir diğer isim de Halikarnas Balıkçısı’dır. Ege ’de bulunan birçok kentin Amazonlar tarafından kurulduğunu anlatır: “Anadolu ana erkil bir sistemle idare edilirken büyük ana tanrıça Kibele’ye tapılırdı. Kibele bir ay tanrıçasıydı. Kızlığı kadınlığı ve analığı temsil ettiği için doğan ay dolunay ve azalan ay olarak gösterilirdi yani üçlek bir yapıdaydı. Ana tanrıçanın birçok adı vardı. Bunlar arasında İzmir adının kökü bakımından ‘Marian ’‘Mirin ’‘Aymari ’ve ‘Mariyamne ’adları önemlidir. Bu adların sonuncusu Suriye ’ye vardığında Meryem’e batıya ulaştığındaysa Marian ’a dönüşür”…şimdi gelelim eski bir efsaneye: Mirin adlı bir Amazon kraliçesi Kuzey Ege kıyılarında ‘Serne ’adında bir kenti zapteder erkeklerin tümünü kılıçtan geçirir; kadın ve çocuklarıysa köle olarak tutar. Kraliçe onlar için kendi adını taşıyan Mirin kentini kurar. Mirinaynı zamanda Kyme Prienne ve Pitane Lesbos Adası’nda da Mitilin (Midilli) kentlerini kurar. Bir gün adaya giderken fırtına kopar. Ana tanrıça Kibele filoyu korur ve Semadirek Adası’na götürür. Kraliçe Mirin o güne dek kimsenin oturmadığı adada Kibele’ye saygı ve şükranlarını anlatmak için bir tapınak kurar. Buradan da anlaşılıyor ki Kraliçe MirinTanrıça Mirin ’in bir rahibesiydi.
 
	Amazonlarla ilgili söylenceleri bir kenara  bırakırsak geriye fazla birşey kalmıyor aslında.Tarihte gelmiş geçmiş  bütün halkların geçmişine bakıldığında söylencelerin yanında gerçek olan  olayların tarihinin de anlatıldığını görüyoruz. Amazonlardaysa bu ayrım  neredeyse yok denecek gibi. Anadolu ’dan geçen bütün halklar  Amazonların izini -eğer vardıysa- çoktan örtmüşler. Peki o halde  Amazonların gerçekliğiyle ilgili soruları yanıtlamaya nereden başlamak  gerek? Onların yalnızca söylenceden ibaret olduklarını söylemek ne denli  zorsa gerçekten yaşadıklarını söylemek de aynı şekilde zor. Bugüne dek  bu konuda ortaya atılmış birkaç temel görüş var. Bunların hepsi de  Amazonların öyküsünün günümüzdeki halini alıncaya dek çeşitli  söylencelerle beslendiğini ortaya koyuyor. Birinci görüş Amazonların  erkeklerin yanında yardımcı olarak savaşa giren kadınlardan türediği  yolunda.
  
	İkinci görüş Yunan kolonilerine saldıran  tamamen tıraşlı yabancıların kadınlar olarak yorumlanmasıyla ilgilidir.  İlk görüşü ortaya atan Bizans tarihçisi Caesarea ’lı Procopius  düşüncesini şöyle dile getirir: “Sabiri diye çağrılan Hunlar diğer bazı  Hun kabileleri gibi o bölgede (Kafkasya ’da) yaşarlar ve Amazonların  aslında burada ortaya çıktıklarını ve sonradan Thermodon Nehri ’nin  üzerinde şu anda Amisos kentinin bulunduğu Themiserya yakınlarında kamp  kurduklarını söylerler. Fakat bugün Kafkas bölgesi civarında Strabon ve  diğerlerince haklarında çok yazılmış olmasına rağmen Amazonlarla ilgili  ne korunmuş tek bir hatıra ne de onlarla ilişkili bir isim vardır.  Erkeklerin özelliklerini taşıyan bir kadın ırkının asla var olmadığını  ve insan doğasının kabul edilmiş gerçeğinin Kafkas Dağları’nda bir  istisna oluşturmadığını savunan tez daha akla yakın görünüyor. Fakat  gerçek bu bölgelerdeki kavimlerin kadınlarıyla birlikte büyük bir  orduyla Asya ’ya bir akın düzenledikleri Thermodon Nehri ’nde kamp  kurdukları ve kadınlarını burada bıraktıklarıdır. Sonra erkekler Asya  ’nın büyük bir kısmını yağmalarken bu toprakların yerli halklarınca  kıstırıldılar ve tek kişi bile kurtulamadan katledildiler. Böylece  hiçbiri kadınların kampına geri dönemedi. Bundan böyle kadınlar çevrede  yaşayan halkların intikamından korktuklarından erzakın da  yetersizliğiyle erkeklerin görevlerini üstlendiler. Erkeklerin kampta  bıraktıkları araçlarla silahlandılar.Tümüyle yok edilene dek de burada  erkeksi bir cesaret göstermek zorunda kaldılar. Olan işte buydu.  Amazonların kocalarıyla birlikte savaşa çıktıklarına benim zamanımda  gerçekleşen bir olaya dayanarak inanıyorum… Hunlar Roma topraklarına sık  sık akın eder savaşırlardı. Geride bıraktıkları ölü Hunların arasında  kadın savaşçıların cesetlerine de rastlanırdı…”
  
	1) Amazonların yaptığı gibi onlar da Anadolu’ya birçok küçük kabilenin bulunduğu dönemde yerleşmiş olmalıdırlar.
2) Güçlerinin zirveye ulaştığı dönem Amazon zaferleriyle üst üste gelmelidir ve MÖ 15 ila 20.yüzyıllardan sonra olmamalıdır.
3) Akaların MÖ 1100 dolaylarında Attika’dan Anadolu ’ya göç etmelerinden önce yok olmuş olmaları gerekmektedir.
4) Yunanlıların sakalsızlığı kadınlıkla özdeşleştirdikleri bir dönemde sakalsız olmalıdırlar. Böyle bir millet aramak Amazonları aramaktan çok daha güç gibi görünüyor. Oysa böyle bir halk var: Hititler.
Hititler o dönemde dünyanın en büyük uygarlıkları arasındaydı. Hititlerin yükselişi MÖ 1300 ’lerde başladı; Mısırlıları yendikleri MÖ 1296 ’da doruğa ulaştı. Ne var ki bir süre sonra batıdan gelen deniz halklarının baskısına dayanamayan Hitit devleti çöktü MÖ 1200 ’lerde başkentleri Hattuşaş yakıldı. Amazonların yok oluşu gibi Hitit imparatorluğu da hızlı bir biçimde tarih sahnesinden çekildi. Öyle ki MS 19. yüzyıla dek unutuldular. Eğer Hititlerle Amazonlar arasında heyecan verici bir benzerlik olduğu kabul edilirse sakal bir anda önem kazanır. Hititler Yunanlıların sakal bırakma adetini izlemediler. Yunanlılar için sakal savaş alanında yakın dövüşürken ya da herhangi bir sokak kavgasında sorun çıkarsa da hazine değerindeydi. Sakal düşmana tutup çekebileceği uygun bir araç sağlıyordu. Bu nedenle MÖ 331 yılında Büyük İskender Arbela savaşına girmeden önce askerlerine sakallarını kesmelerini emretmişti. Gerçek ne olursa olsun Yunanlılar Büyük İskender dönemine dek sakallarını kesmediler. O yıllarda kıllılık erkekliği kılsızlık da kadınlığı simgeliyordu. Ünlü komedi yazarı Aristophanes oyunlarından birinde efemineliğiyle ünlü oyun yazarı Euripides’e Agathon’a cilveli bir eda ile “Her zaman yanında tıraş bıçağı bulunur.
Onu bir saniyeliğine bana versene” dedirtir. O dönemde tıraş bıçağı erkeğin değil kadının gerekli bakım eşyalarından biriydi. Yunanlılar Hititlerle ilk kez MÖ 12. yüzyılda ilişki kurdular. İki uygarlık Akaların Dorlardan kaçmak üzere Anadolu’nun Ege Denizi kıyılarında kurdukları kolonilerin bulunduğu topraklarda karşılaştılar. Hititler sakal uzatmayı Yunanlılardan görüp benimsediler. 12.yüzyılın ortasından önce yapılan anıtlarda Hititler tıraşlı gösterilir; sonrasında sakallıdırlar. Yunanlılar için bu dönem öykü anlatıcılarının evlerinden uzak göçmenleri cesaretlendirip şevklendirmek için masallar oluşturdukları dönemdir. Masallarda Aka kahramanları tekrar tekrar anlatılarak yaşatılırdı. Eski çarpışmaların bazılarında Yunanlılar sakalsız Hitit savaşçılarını küçümseyerek “kadın savaşçılar” olarak adlandırmış ya da tamamen yanlış anlamaya dayalı Hititleri kadın zannetmiş olabilirlerdi. Bu tür yanılgıların izlerini Yunan mitolojisinde görmek mümkün. Sözgelimi o döneme dek at görmeyen Yunanlılar ata binmiş birini gördüklerinde ikisini tek bir canlı gibi düşünmüş ve kentaurlar söylencesine neden olmuşlardı. Aynı şekilde Hititlerin profilden devasa boyutlarda duvarlara resmettikleri tanrı figürlerini de görmüştü Yunanlılar.
 
	Hititler duydukları saygıdan dolayı tanrı  figürlerini insanlara göre çok büyük çiziyorlardı. Profilden çizildiği  için tek gözü görülen tanrı figürleri Yunanlılar arasında tek gözlü  devler olan Kyklop (Tepegöz) söylencesini doğurmuştu. Amazonlar da  böylesi bir yanlış anlamanın sonucunda ortaya çıkmış olabilirler.  Halikarnas Balıkçısı “Böyle bir yanlış anlama varsa İzmir kentinin  Hititlerce kurulduğunu söyleyebiliriz” der.
 Balıkçı ayrıca Artemis tapımının kökeni olan ana tanrıça tapımının  Hititler döneminde yerleşmiş olduğunu söyler. Efes ’teki Artemis  heykellerinin iki yanında bulunan geyiklerin de Hititlerin kader mutlu  alın yazısı simgeleri ya da tanrısı kimlikleriyle “runda” adında kutsal  saydıkları geyik olduğunu da belirtir. Bu görüş akla oldukça yatkın  gelse de minik bir pürüz içeriyor. Bugün Hititler olarak bildiğimiz  kendilerine Nesililer diyen halk Asya’dan Anadolu ’ya geldiğinde  ataerkil yapıdaydı. Dolayısıyla beraberinde bir tanrıça kültürü getirmiş  olamaz. Nesililer denen halk Anadolu’yu ele geçirip birleştirdikten  sonra burada yaşayanların kültürlerini benimsemiş hatta onların adını  almıştı. Hatti Ülkesi denen Anadolu anaerkil yapısını koruyordu. Bundan  yola çıkarak belki de Amazonların çıkış noktasını Hititlerden daha  geride Anadolu’nun Nesililerden önceki halklarında aramak daha doğru  olabilir.Gerçek ya da söylence kadın savaşçılar ya da kadın sanılan erkekler; Amazonlar yalnızca Anadolu halkları ve Yunanlılar üzerinde değil tüm dünya tarihinde bir yer sahibi bugün. Feminist hareketlerde kadının erkeklerle eşitliğini vurgulamak için Amazon sözcüğü hâlâ kullanılıyor. Bu cesur kadın savaşçılarla ilgili anlatılanlar bir masalsa romanlardan televizyon dizilerine dek bütün dünyanın aklına kazınmış bir masal.
Halikarnas Balıkçısı Merhaba Anadolu Bilgi Yayınevi1997 Bilim-Teknik Dergisi
Ansiklopedik Bilgi:
 Amazonlar (Yunancası Ἀμαζόνες) klasik ve Yunan mitolojisinde tamamen  kadın savaşçılardan oluşan tarihi bir ulus. Tarihçi Herodot´a göre  Amazonlar Sarmatia´nın Scythia ile sınır bölgesinde yaşamışlardır.  Amazonların öne çıkan kraliçeleri arasında Truva Savaşında yer alan  Penthesilea ve kardeşi Hippolyta sayılabilir. Amazon savaşçılar  genellikle Yunan savaşçılarla savaşırken resmedilmiştir. Helenistik ve  Roma çağı tarihte Önasya´ya birçok Amazon saldırısından bahsedilir.  Antik Çağda Amazonlar birçok tarihi kavimle ilişkilendirilmiştir.Dede Korkut´a göre
Dede Korkut eserlerinde Alp Kızları diye geçer. Amazonların Azerbaycan´da yaşadıkları iddia edilir.
Herodot´a göre
Herodot´a göre Sarmatyalılar, Amazonlar ve İskitlerin atalarıdır. Sarmatyalılarda kadınlar sık sık erkeklerle beraber ava çıkar, savaşta yer alırlardı. Ona göre savaşta bir adam öldürmeyen kadın evlenemezdi.
Hipokrat´a göre
Hipokrat, Amazonları sağ göğüsleri olmayanlar olarak anlatır. Ona göre kız çocuklarına yapılan ve sıcak bronz bir metalle gerçekleştirilen operasyonla sağ göğüsün büyümesi engellenerek sağ omuz ve kolun gelişmesi sağlanırdı.
Roma tarihçilerine göre
Sezar, yaptığı bir konuşmada Senatoya Semiramiş ve Amazonlarının Önasya’da yaptığı fetihleri anlatır. Ayrıca Pompeius Trogus, Amazonların vatanı olarak Kapadokya´yı gösterecektir. Çeşitli Romalı tarihçiye göre Amazonların yaşadıkları yerler arasında farklılıklar vardır; Philostratus´a göre Toros Dağlarında, Ammianus´a göre Tanais´de, Procopius´a göre ise Kafkaslarda yaşamışlardır. Aurelianus esir alınan Got kadınlarını Amazonlar olarak adlandırdığı için bazen Amazonların vatanı olarak Baltık bölgesi bile belirtilmektedir.
Aydınlanma çağına göre
Avrupa´da Rönesans zamanında Amazonlar ilgi kaynağı olmayı sürdürmüştür. Francisco de Orellana 1542 yılında ulaştığı ırmağa, buradaki yerli kadın savaşçılara atfen Portekizce Amazonas ismini vermiştir. Kristof Kolomb ve William Raleigh gibi dönemin ünlü denizcileri de Amazon savaşçılarını anlatırlar.
Gerçeklik payı
Amazonların gerçekten yaşayıp yaşamadıklarına dair belirsizliğin bir dayanak noktası vardır. O da Amazonların ataları olan Sarmatyalılardaki kadın savaşçıların gerçekten var olduğudur. Bir efsane bile olsa Amazonların dayandığı temel gerçeklik burasıdır. Bu gerçeklik arkeolojik kazılardan da anlaşılmaktadır. Özellikle Sarmatya kadın mezarlarında yüzde yirmibeş oranında silahlar çıkmaktadır. Bu durum Sarmatyalılardan sonra İskitler’de de görülmüştür.
Popüler kültürde Amazonlar
Çeşitli çizgi roman, film, televizyon dizisi ve bilgisayar oyunlarında Amazon imgesi sıklıkla işlenmiş ve kadın kahramanlar Amazonlardan esinlenilmiştir. Bunların arasında televizyon dizisi olarak Xena – Savaşçı Prenses sayılabilir.
 
				 
 
		 
 
		 
 
		 
 
		