Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce
burada ben olsaydım bence kendimce 
kurt ve yavruları 
AsiAvcı kardeşimizin konusu.....
 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın. 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın. 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın. 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın. 
 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın. 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
güzel bir yer miş.....
tek resimle fotografla bir yorumlama ve sonuç zor ,
Roma  dünyası,  içinde kaostan kozmos ‘a geçişi, yeryüzünün oluşumu  Olympos  ‘lu tanrıları ve onların maceraları ile çeşitli kahramanların öykülerini  barındıran söylencelerle Yunanılar’ la etkileşim içine girdikten sonra  tanışmıştır. Bu sınırsız söylenenceler dünyası başta Vergilius ve  Ovidius olmak üzere Romalı şairler aracılığıyla Roma ‘ya aktarılmış  ancak sade aktarılmakla kalmayıp Romalı özellikleriyle de donatılmıştır.  Yunanlılardan aldığı  bu mitoslar dışında Roma ‘nın kendine özgü iki  mitosu vardır, ancak bunlar evrenin oluşumu ile değil, şehrin kuruluşu  ile alakalıdır.      Kuruluş  efsanelerinden ilki Romulus ve Remus kardeşler mitosu,diğeri ise  Vergilius'un Aeneis  destanında anlattığı mitosdur.Roma'ya ismini veren,  kentin kurucusu ve ilk kralı Romulus ile kardeşi Remus'un öyküsü  genelde bilinen bir öyküdür. Augustus dönemi şairlerinden Vergilius ise  Romulus ve Remus ‘un öncesine giderek Roma soyunun nereden geldiğini  ortaya çıkarmak, dolayısıyla Roma ‘ya bir köken, aidiyet duygusu vermek  amacıyla Troialı Kahraman Aeneas ‘ın maceralarını anlatan Aeneis  destanını kaleme alır. Böylece vatanının kökenini Troia ‘ya dayandıran  Vergilius Romalılara milli bir destan da kazandırmış olur. Vergilius bu  konuyu ilk ele alan kişi değildir, daha önce Gnacus Naevius Roma ile  Kartaca arasındaki savaşı ele alan ve çok az parçası elimize ulaşan  eseri Bellum Punicum ‘da iki şehir arasındaki düşmanlığı açıklamak için  kuruluşlarına ait söylencelere değinmiş, Roma ‘nın kökenini Aeneas  isimli Troialı kahramana bağlayarak aslında Vergilius ‘a yol  göstermişti. Vergilius ise aynı konuyu, Roma ‘nın yine Helen etkisiyle  daha yüksek ve daha ince bir edebi kültür kazandığı dönemde ele alarak  Bellum Punicum ‘la temeli atılan destan türünü adeta mükemmelliğe  ulaştırmıştır. Vergilius ‘un Aeneis destanında anlatıldığı kadarıyla  Roma ‘nın kuruluş hikayesi şöyledir.
      AENEAS
      Vergilius  ‘un ünlü destanı Aeneis, Torialı kahraman Aeneas ‘ın Yunanlılar  tarafından yakılıp yıkılan ülkesinden, yanına ailesini ve tanrılarını da  alarak, tanrı buyruğuyla kaçtıktan sonra tanrıça Luno ‘nun öfkesine  uğrayıp uzun süre diyar diyar dolaşmasını ve ardından Italia ‘ya gelerek  sonradan Roma olacak Lavinium kentini kurmasını anlatır.
      Homeros  ‘un Odysseia  destanıyla büyük paralellikler gösteren Aeneis destanı   Homeros ‘un bıraktığı yerden; yani Troia Savaşı ‘nın sonundan, kentin  yakılıp yıkılmasıyla sonuçlanan zaferden sonrasını ele alır. Eserin  başında, Troialılar ‘dan nefret ettiği için Yunanlılar ile Troialılar  arasındaki savaşta Yunanlıların  tarafını tutmuş olan ve Troia soyundan  birinin gün gelip, yeryüzündeki tüm şehirler içinde en sevdiği şehir  olan Kartaca ‘yı yerle bir edeceği kehanetini bilen Luno, kral Aeolis  ‘ten fırtınaları Aeneas ‘ın üstüne salmasını ister. Aeolis ‘in  fırtınalarıyla alabora olan donanmadan geriye kalan yedi gemi Kartaca  yakınlarında karaya çıkar. Bu sırada tanrıça Venus, tanrıların kralı  Juppiter ‘e giderek ona oğlu Aeneas ‘ın ve diğer yiğit Troialıların  kaderinden, daha önce kendisine söz verdiği halde bir türlü Italia ‘ya  gidememelerinden yakınır. Juppiter de ona verdiği sözü tutacağını,  Aeneas ‘ın Italia topraklarına giderek orada yeni bir Troia kuracağını  ve kurulacak bu şehrin ileride dünyanın büyük bölümüne hakim olup her  yere huzur ve barış getireceğini söyler.
     Kartaca kraliçesi Dido, tanrıların habercisi Mercurius ‘un  buyruğuyla, Aeneas ve beraberindeki Troialılara çok iyi davranır ve  onları ağırlar. Burada Aeneas başından geçenlerin sorulması üzerine  Troia ‘nın yıkılışı, oradan kaçışı ve oradan sonra başına gelenleri  anlatmaya başlar. Destanın bu kısmı adeta Homeros ‘un bıraktığı yerden  devralarak kalan hikayeyi anlatır. Troia tahtı  at hilesiyle yerle bir  olmuşken ilkin düşünde kendisine görünen Hektor ona Troia ‘dan gidip  kendisine başka topraklarda başka bir ülke kurmasını söyler. Sonrada  Juppiter ‘in yolladığı işaretle, yaşlı babası Anchises ‘i sırtına alır,  yanında da karısı Creusa ve oğlu Ascanius ile alevler içindeki Troia  ’dan kaçar, ancak karmaşa sırasında karısı Creusa ‘yı kaybeder.  Karısının ruhu kendisine görünüp ondan şehri terk ederek yeni ülkesine  kral olmak üzere yola çıkmasını isteyince onun öldüğünü anlayan Aeneas,  babası, oğlu ve yoldaşları ile birlikte, yanına tanrılarını da alarak  şehirden ayrılır.
     Önce Trakya ‘ya, ardından Girit ‘e sonra da Strophades ‘e gider,  uzun zaman gezindikten sonra Sicilya ‘ya varır ve burada babası Anchises  ‘i kaybeder. Ardından da yine Luno ‘nun çıkardığı bir fırtına onları  gerisin geri Kartaca’ ya fırlatır. Hikayeyi Kartacalılara anlatan Aeneas  burada sözünü bitirir. Ülkelerine gelen bu cesur savaşçıları  ağırlamaktan memnuniyet duyan Kartacalılar, özelliklede kahramandan  etkilendiği kardeşi Anna ‘ya açıkça söyleyen kraliçe Dido. Tabii bu  misafirliğin süresi uzadıkça 
      
	
	
	
		
		
		
		
	
	
      Dido   ile Aeneas arasındaki yakınlık da aşka dönüşür. Didoy’la evlenen Aeneas  mutluluğu bulup da kendisine verilen tanrısal görevi unutunca  tanrıların habercisi Mercurius gelerek ona yeni bir yurt kurma görevini  hatırlatır. Çaresiz Aeneas istemeyerek de olsa Dido ‘yu terk ederek  yoluna devam etmek zorunda kalır.  Çünkü bu tanrılar tarafından  kendisine verilmiş bir görevdir, Aeneas da pietas (tanrılara karşı  korkuyla karışık duyulan saygı, dindarlık) duygusuna sahip bir  Romalıdır. Delicesine aşık olduğu Aeneas ‘ı kalmaya ikna edemeyince  kraliçe Dido kendisine tek bir yol layık görür: Ölüm. 
      Terk  edilmeyi kaldıramayan Dido daha Aeneas Kartaca kıyılarını terk ederken  bir hançerle canına kıyar. Aeneas önce, babasının ölüm yıldönümünde onun  adına tören hazırlayıp oyunlar düzenleyeceği Sicilya ‘ya, ardından da  Italia kıyılarına ayak basar. Cumae ‘da kahine Sibyllayı bulur ve ondan,  yer altı ülkesine gidip babasını görmesi ve ondan tavsiye alması için  kendisine yardım etmesini ister. Aeneas Sibylla ‘nın kendisine  söylediklerini yapar ve onun önderliğinde ölüler ülkesine doğru yola  çıkar.
     Yaslar, Dertler, Solu Yüzlü Hastalıklar, Kasvetli Yaşlılık, Korku,  Açlık, Yoksulluk, Ölüm, Uyku ve Uyumsuzluk gibi kişiselleştirilmiş  varlıklar, türler ürpertici canavarlar, layığına gömülmüş ölüleri karşı  kıyıya geçiren pis sakallı, yaşlı, çirkin kayıkçı Charon ve Acheron  ırmağı; intihar etmiş kişilerin, yeni doğmuş bebeklerin ruhlarına ait  görüntüleri Vergilius ‘un görkemli ölüler ülkesi tasvirinin birer  parçasıdır. Aeneas burada Dido ‘yu da görür, göğsünde o ayrılırken  sapladığı hançer durmaktadır hala Aeneas yana yakıla ondan özür diler,  tanrıların buyruğuyla onu terk ettiğini, bunun kendi seçimi olmadığını  söyler ancak bu sefer de Dido ona aldırmayarak kaçıp gider oradan.  Yeraltının yargıcı Minos ve onun verdiği cezalarla inleyen ruhlar sadece  Dante ‘nin İlahi Komedya ‘sındaki inferno ‘ya ve pek çok cehennem  tasvirine ilham vermekle kalmaz, aynı zamanda Vergilius ‘un ve içinde  yaşadığı Roma toplumunun öte dünyaya ve günah-ceza kavramlarına ilişkin  düşüncelerini de gözler önüne serer.
     Sonunda Aeneas bu korkunç yerlerden geçerek kutlular ülkesi Elysium  bahçelerine varır. Burada babasıyla konuşur, ondan bilgi alır ve babası  ona Roma ‘nın geleceğini, krallarını, yapacağı savaşları gösterir.  Amacına ulaşmış olan Aeneas, tekrar Sibylla yanında yeryüzüne geri  döner. Ardından yine gemisiyle birlikte yollara düşerek sonunda Tiber  ırmağının kıyısındaki Latium ‘a varır. Ülkenin kralı Latinus ‘un Lavinia  isimli bir genç kızı vardır ve adama kızını, bir latine vermemesi,  uzaklardan gelmekte olan ve soylarını yüceltecek bir yabancıyı beklemesi  kehanet edilmiştir. Latinus ‘ın karısı Amata ise kızının, Rutulusların  kralı Turnus ile evlenmesinden yanadır. Aeneas, Tiber nehrinin kıyısında  bir gece kaldıktan sonra ülkeyi keşif amacıyla ülkenin iç kesimlerine  doğru ilerler ve kral Latinus ’la karşılaşır. Latinus, Aeneas ve  beraberindekileri dostça karşılar ve kendisine açıklanan kehanetin  gerçekleştiğini de çabucak anlar. Kızının Rutuluslara gelin gitmesi için  kocasını ikna etmeye çalışan Amata bunu başaramayınca, Erinys ‘lerden  biri olan Allecto ‘yu yaşlı bir kadın kılığında Turnus ’un  yanına  göndererek bir ordu toplayıp hakkı olan kızı ve Latium egemenliğini  Dardanoslulara bırakmamak için savaşması yönünde kışkırtır. Bunun  üzerine Rutuslular Troialılara karşı savaşa girişir. Bu esnada yine  Allecto Ascanius ‘un bilmeden evcil bir geyiği öldürmesini sağlayarak  Latinleri de Troialılara karşı savaşa sürükler ve Latinler ile  müttefikleri birleşerek savaşa girince Latinus da Troialıları  kendilerine düşman ilan etmek durumunda kalır. Irmak tanrısı Tiberinus  rüyasında Aeneas ‘a görünerek ona Pallatinus tepesinde hüküm süren  Arcadialı kahraman Euandrus ‘u bulmasını öğütler.
      
Aeneas  söyleneni yapar. Babası Anchises ile dost olan Euandrus, Aeneas ‘ı  sıcak bir ilgiyle ağırlar ve oğlu Palas ‘ı onun yanında savaşması için  yollar. Acımasız savaşta Palas, Turnus ‘un eliyle öldürülünce hem Aeneas  hem de Euandrus büyük bir hüzne kapılırlar. Aslında savaştan pek memnun  olmayan ve bu savaşı sırf barış elde etmek için gerçekleştirdiğini dile  getirmiş olan Aeneas, Pallas ’ın ölümünden duyduğu öfkeyle karşı  karşıya geldiklerinde Turnus ’u yaralar. Turnus kendisini bağışlaması  için ona yalvarır, daha önce Anchises de kendisine yalvaranları  bağışlamasını öğütlemiştir oğluna, Aeneas belki de yumuşayıp Turnus ‘un  hayatını bağışlayabilecekken belinde Pallas ‘ın kemerini görür, Euandrus  ‘un yaşadığı derin üzüntü ve kederi hatırlar ve aklına kendi babası da  gelince, her şeye rağmen Turnus ‘u öldürür. Savaş Troialıların zaferiyle  sonuçlanır. Tabii ki savaşın bu şekilde sonlanmasında asıl pay  Troialılarla Latinlerin birleşme buyruğunun verildiği tanrılar meclisine  aittir. Aeneas Lavinia ile evlenir, böylece Troialılarla Latinler de  birleşmiş olur. Aeneas ‘ın soyundan gelenler arasında şehrin ilk kralı  sayılan Romulas da vardır. İşte Romalıların atası Aeneas efsanesi böyle  anlatılmıştır Vergilius tarafından.
      
      ROMULUS VE REMUS
      
	
	
	
		
		
		
		
	
	
      Kuruluş  mitosuyla ilgili ikinci önemli efsane, ikiz bebekleri emziren dişi kurt  temsiliyle çok bilinen Romulus  ve Remus kardeşlerle ilgili olandır.  Roma tarihini en ayrıntılı şekilde ele almış yazarlardan biri olan  Livius 'un Ab Urbe Condita 'da bize aktardığına göre, Aeneas 'ın oğlu  Asecanius, halkının nüfusu çoğalınca onları Lavinium 'dan çıkararak,  Alba Longa denen yere götürür. Etrüskler ile Latinler barış anlaşmasına  sadık kalmışlar ve Tiber nehrini ülkeleri arasında sınır olarak kabul  etmişlerdir. Asecanius 'tan sonra oğlu Silvius krallığı yönetmiş,  ardından onun oğlu Aeneas Silvius, ondan sonra Latinus Silvius krallık  yapmıştır. Latinus Silvius aynı zamanda pek çok koloni kurmuştur.  Ardından da sırayla Atys, Capys, Capetus ve Albula nehrini geçerken  boğularak nehre adını veren Tiberinus, Tiberinus 'tan sonra Agrippa  krallık etmiştir, ardından da Romulus Silvius, o ölünce de, adı öldükten  sonra Roma 'nın yedi tepesinden birine verilen oğlu Aventinus,  Aventinus 'tan sonra    Proca başa geçer, onun da iki oğlu olur: Numitor  ve Amulius.
     Ancak bu iki kardeş arasında ihtilaf doğar, Amulius Numitor 'u  tahttan indirir ve onun kızı Rhea Silvia 'yı da çocuk sahibi olup soyunu  devam ettirmemesi için Vesta rahibesi yapar. Ancak savaş tanrısı Mars,  Rhea Silvia 'yı hamile bırakır ve kadının Romulus ve Remus adlarında  ikiz oğulları olur. Duruma kızan Numitor kadını hapse attırır ve  çocukları bir sepetin içine koyarak nehre bırakır.
     Gelgelelim kader çocukların nehirde boğulmalarını engeller ve  ikizlerin içinde bulunduğu, zerre kadar ıslanmamış sepet susuzluğunu  gidermek için nehre gelmiş olan dişi bir kurt tarafından bulunur. Kurt  çocukları kendi yavrularıymış gibi emzirir. Kralın sürülerine bakan bir  çoban o sırada çocukları yalamakta olan kurdu görür ve anlatılanlara  göre ismi Faustulus olan bu adam ikizleri alarak karısı Larentia 'ya  götürür. Livius 'un dediğine göre, Larentia 'nın çoban arasındaki adının  lupa olduğunu, dolayısıyla dişi kurt efsanesinin  buradan türediğini  düşünenler de varmış. Her halükarda çocuklar Faustulus 'la beraber  dağlarda büyüyüp delikanlılık çağlarına gelmişler. Vahşi ortamlarda  yetiştikleri için güçlü ve azimli birer genç olan Romulus ve Remus  yanlarında kendileri gibi genç erkeklerden oluşan bir çete ile o bölgede  soygun yapanlara saldırıp ellerindekileri alarak çobanlara  dağıtıyorlarmış.
     Kardeşler, Arcadia 'lı Euandrus 'un ülkesinden getirdiği bir adet  olan erkeklerin çıplak soyunduğu ve Pan şerefine düzenlenen bir  oyundayken, ganimetlerinin elden gitmesini hazmedemeyen hırsızlar  intikam almak için onlara saldırmışlar. Romulus kendini korumayı  başarmışsa da Remus tutsak alınıp kral Amulius 'a götürülmüş. Faustulus  ise tam da ikizleri bulduğu sırada kralın iki çocuğu sarayından uzaklara  göndermiş olduğunu bildiği için çocukların kral soyundan geldiğini  baştan beri tahmin ediyormuş, ama bunu çocuklara hiç söylememiş.  Gelgelelim Remus 'un durumu yüzünden adam Romulus 'a gerçeği açıklamak  zorunda kalır. Aynı esnada Numitor da gözaltında olan Femus 'un bir ikiz  kardeşi olduğunu duyunca yaşanı da hesaba katarak çocuğun kendisinin  torunu olduğu sonucuna varır. 
      
Romulus  hırsızları soyduğu çetesini yardıma çağırmaz, onun yerine çobanlardan  kendisiyle sarayda buluşmalarını ister. Onlarla buluşunca Numitor 'u  sarayına doğru saldırıya geçer. Aynı sıralarda Numitor 'un evinden de,  yanında adamlarla kardeşine yardım etmek üzere Remus çıkagelir ve iki  grup birleşirler. Romulus kralı öldürür. 
      Böylece  Numitor tekrar tahta geçer. Numitor Alba 'nın yönetimini eline alınca,  kardeşler büyüdükleri yerde bir şehir kurmak isterler. Ancak yeni şehri  kimin kurup kimin adını vereceğine dair aralarında anlaşmazlık çıkar.  İkiz olduklarından yaşları bir değerlendirme kıstası  olamayacağından,kararı, şehri kurmak istedikleri toprakları elinde  bulunduran tanrılara bırakırlar. Tanrılar hangi çocuğa işaret  gönderirse, şehrin kurucusu o olacaktır. İşaret önce Palatium  tepesindeki Romulus 'a gözükür; altı adet akbaba uçar gökyüzünde. Remus  'a on iki adet akbaba gözükür ancak bu olay gerçekleştiğinde Romulus 'un  alameti çoktan bildirilmiştir. Bunun üzerine iki taraf da kendi  liderlerine kral demişler, biri alamet daha önce gördüğü için, diğeri  ise daha fazla sayıda kuş gördüğü için. Böylece bir kavga patlak vermiş  ve Remus o kavgada öldürülmüş. Livius bunun dışında daha genel bir başka  hikayeden de bahseder.
      Bu  hikayeye göre, Remus kardeşiyle alay etmek amacıyla onun yeni yaptığı  duvarların üzerinden atlayınca, bu duruma çok öfkelenen Romulus  tarafından öldürülür. Hatta Romulus 'un kardeşini öldürdükten sonra  tehditkar bir şekilde “ kim duvarlarımın üzerinden atlamaya kalkarsa bu  şekilde yok olsun “ dediği rivayet edilirmiş. Böylece Romulus, yeni  kurulan şehre(söylencelere göre bu tarih İ.Ö. 754/3' tür), hem Roma  ismini vermiş hem de şehrin ilk kralı olmuştur.
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
Efsaneye göre Roma'nın kurucuları sayılan Romus ve Romulus kardeşlerin dişi kurt tarafından emzirildiği mağara ortaya çıkarıldı.
İtalya Kültür Bakanı Francesca Rutelli, mağaranın, Roma'nın göbeğindeki  Palatino tepesinde bulunduğunu açıkladı. "Roma ve İtalya, arkeolojik ve  artistik keşifleriyle bütün dünyayı şaşırtmaya devam ediyor" diyen  bakan, "mitolojik bir bölgenin hakikate dönüşmesinin inanılmaz bir şey  olduğunu" söyledi.
	
	
	
		
		
		
		
	
	
Romanın kurucusu olan kardeşlerin mağarası olduğu iddaa edilen yere ait fotograflar...
İŞTE KURTLARIN BESLEDİĞİ ROMUS KARDEŞLERİN MAĞARASI
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	 
Bunları herhalde o kurt yapmış mağarada mağara imiş hani baksanıza koccaman bence milleti soymak için tezgah burayı önemlileştirmek kutsallaştırmak daha sonrada işi ticarete dökmek...